* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar

Yapay ve Gerçek Değerler!

Yapılan etkinliklere bakıldığında, bazen bunların gerçekten iyi niyetle ve insanların yararı için yapıldığı, bazen de yapılanların arka planında çok kötü ve çok sinsi düşüncelerin yattığı gözlemlenebilmektedir! Zaten zehrin bile altın kupada sunulduğu düşünülürse, çok kötü amaçlar taşıyan bir eylemin gerçekleştirilmesi için de hile ve desiselere başvurulduğu görülür. Bu yüzden ilk etapta bir faaliyet hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapma imkânı olmayabilir. Bu sebeple de bir karar da verilmeyebilir…

Fakat zaman içinde süreci de takip ettiğinizde işlerin yolunda gitmediğini ve içinize sinmeyen bir şeylerin olduğunu fark ettiğinizde, işte o zaman yapılacak şey, etkinlik hakkında sağlıklı bir bilgiye ulaşmak olmalıdır.

Demek istediğimizi somut bir örnekle açıklamaya çalışalım. Geçtiğimiz günlerde ‘Kadınlar Günü’nü kutladık. Dünyaca yapılan bu kutlama kervanına her zaman olduğu gibi biz de katıldık. Sormadan, sorgulamadan... Mademki bu etkinlikte kadın var, kadına saygı var, kadın hakları var… daha ne düşünelim ki? dedik. Ama gidişata, yapılanlara baktığımızda bunun masum ve iç açıcı bir etkinlik olduğu konusunda içimizdeki şüphelere engel olamadık ve kalktık ‘bugün’ü, geçmişinden günümüze kadar olan sürecini araştırdık. Esasen Allah da bize düşünmemizi ve bir şeyi körü körüne kabul etmememizi bizden istemiyor muydu? Neden, toplum kabul edip yapıyor diye biz de onlara katılalım? Biz yığın mıyız ki, sürüler halinde düşünmeden akletmeden hareket edelim?

Biz de kadınlara bir lütuf gibi bahşedilen ve sunulan ‘bugün’ü masaya yatırdık. Tefekkürle yaptığımız ‘bugün’le ilgili araştırma bizi şu verilere ve düşüncelere ulaştırdı. Bunu sizinle paylaşmak istiyorum:

Dünyada ve özellikle bizde ‘gün’ enflasyonunun olduğunu bilirsiniz. Neredeyse her ay bir günümüz var, bazen bir ayda birkaç gün de olabiliyor. Daha geçen ay bir gün kutlamıştık. “Sevgililer Günü”nü. Ona da aynı ilgiyi göstermiştik. Esasen tarih itibariyle kadınlar gününe göre daha da içerikli bir gün olduğunu da söyleyebiliriz, sevgililer gününün! Kadınlar günü, daha dün denebilecek bir zamanda nevzuhur etmiş bir gün! “Sevgililer Günü” öyle mi? Mazisi çok eskilere, 3. yüzyılda Aziz Valentine’ye kadar dayanmaktadır. Aziz’in başına gelen hadise de şudur: Sen misin gizlice nikâh kıyan? Hem de Roma’nın ihtişamlı İmparatoru Claudius’un genç erkeklerin evlenmesini yasaklama emrine karşı çıkarak. Demek ki anlayamamış Roma’nın ceberrutluğunu! Böylece ihanetinin karşılığını canıyla öder Aziz Valentine. M.S. 270 yılında 14 Şubat’ta idam edildiği için de her yıl 14 Şubat’ta Sevgililer günü kutlanmaya başlanmış.1 Durum bundan ibaret, bu papaz olmasaydı, biz gerçekten sevgisiz kalacakmışız(!) Artık derdine yansın Kerem ile Aslılar, Ferhat ile Şirinler ve dahi Leyla ile Mecnunlar!..

Geçtiğimiz ayda da, 8 Mart’da “Kadınlar Günü” kutlandı. Ne oldu bu günde?

Acımasız vahşi kapitalizmin kan emici şartlarında çalışmak mecburiyetinde bırakılan 40.000 dokuma işçisi kadın, sırf insanca yaşama istekleri kabul edilmeyince 8 Mart 1857’de ABD in New York kentinde çalıştıkları tekstil fabrikasında greve başladılar. “Vay, siz misiniz bizim düzenimize kafa tutan!” hoyratlığıyla emir kulu olan polisini “Yakala Jo!” talimatıyla işçilerin üzerine saldı! Jo bu, öyle nezaket beklemeyeceksiniz ondan! Hele ki bir de kemik karşılığında sahibinden görev emri almışsa, onu hak etmeliydi! Çullanması yetmedi, ablukaya aldı ve kapıları kilitledi üstüne kadınların. Ve yangın çıktı, her nasılsa (?)129 kadın işçi, arkada kendisinden ekmek bekleyen çocuklarını bırakarak can verdi.

Ne bekliyorsunuz şimdi? Cayır cayır yanarak ölen “hak aramaktan başka bir suçu olmayan” bu masum kadınların haklarının aranacağını, faillerinin bulunup cezalandırılacağını mı? Öyle mi sandınız? Eyvahlar olsun, siz daha kapitalizmi; onun acımasız yüzünü tanımamışsınız demektir. Olayları manipüle etmek için ne marifetleri olduğunu bilmeniz için daha çok çalışmanız lazım çoook!

Meseleye bir başka koldan girerek kadınlara hak ve hukuk veriyoruz hokkabazlığıyla 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Clara Zetkin, yangında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın "Internationaler Frauentag" (International Womens Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Gün olarak kutlanması ise, 1921de Moskova’da yapılan 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşmiş oldu. Adı da ne oldu biliyor musunuz? "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" peki diğer kadınlar? Bu kadarına da şükretmek lazım, değil mi? Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması bile yasaklanan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Ancak 1960’lı yılların sonunda emperyalizmin ve kapitalizmin babası Amerika Birleşik Devletleri anmaya başlayınca bu olgu, daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Öyle ki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, 16 Aralık 1977’de 8 Martın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etmiş oldu. Fakat nasıl bir numara ki, bu günü bayram havası içinde kutlayanlar da, maalesef ekmeği uğruna yangında hunharca ölmelerine seyirci kalan cellatlar, Birleşmiş Milletlerin sitesinde, günün tarihi ile ilgili yerde, bu anmanın bu törenin, bu kutlamanın her ne ise New York’ta ölen o masum işçilerin anısına yapıldığını belirtmemiş olmalarını içlerine sindirebilmişlerdir!

Bugünü, ABD kutlar, onun peşinden Dünya kuyruk olur da bizim ülkemiz durur mu? Nihayet Türkiye de 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlayanların safına katılır. Ve her ne hikmetse 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlamanın yapılmadığını görmekteyiz. 1984’den itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.2

Kadınlar Günü’nün çıkışı çok anlamlı olabilir. Çok da doğru da olabilir, ancak bu hareketi yaşanan coğrafyadan ve içinde bulunulan gerçeklikten ayrı düşünebilir miyiz? Biliyoruz ki Batı dünyası inanç olarak Hıristiyan bir dine mensuptur. Amerika da öyle. Peki, bu olayın Hıristiyan dünyasındaki karşılığı ne oldu? Nasıl değerlendirildi? Değerlendirilip değerlendirilmediği konusunda da net bir fikir sahibi değilim doğrusu! Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz: Aslında başından beri ne bu hareketi destekleyen bir Hıristiyanlık; ne de bu net olmayan duruşundan dolayı onu eleştiriye tabii tutan bir Batı görebildik, desek yeridir. Çünkü olayın sürecini takip edenler, bunun failleri hakkında sadra şifa verecek bir eylem yapamadıkları gibi bir sonuç da verememişlerdir.

Gelelim İslam âlemine! Dinin özü itibariyle onu dışarıda tutacak olursak, bugün Müslümanların hal-i pür melallerini söylememize gerek yok sanırım. Geleneksel zihniyetle İslam dininin bu konudaki bakış acısını nasıl ters yüz ettikleri yönündeki hataları ortada... Ama hiç kimse, hatta Batı dünyası bile İslam'ın emeğe, kadına ve erkeğe bakışı konusunda eleştiri getirecek bir sözü olmamıştır. Çünkü kapitalizmin anası olan Batı, kadın erkek demeden onların kanını emercesine kullanmakta ve acımasızca onları sömürü çarkının dişleri arasına atmaktadır. Çünkü kan emmek, sömürmek üzere kurulu bir felsefe ile hareket ettiği bilinmeyen bir olgu değildir.

16 saat çalışan erkeklerin işgücü vahşi kapitalizmin dişinin kovuğuna yetmiyor ki, bu durumda acımadan, insafsızca kadınları ve hatta çocukları bu çarkın dişleri arasına itti. Peki, insanca bir çalışma zemini ve ortamı mı hazırladı? Elbette hayır! Çok emek ve az ücret onun baş felsefesidir zaten. Emeklerinin karşılığını almamalarının yanında şartların da kötülüğü onları bir sürece doğru götürüyordu. Kapitalizmin zulmüne karşı başlatılan bu direnişin ilerleyen zaman içinde nasıl da manipüle edildiğini izledik ve gördük. Aslında direnişçilerin de pek hatırı sayılır bir noktaya geldikleri söylenemez. Düşünüldüğünde bugünü, ‘gün’ olarak ilan etmenin ne anlamı olabilir ki, direnişin manası gerçekleşmedikçe. Vahşi kapitalizmin bayraktarlığını yapanlar da bugünü, her yıl kutluyor zaten, ama yine de ne erkeğin ne kadının ve ne de çocukların hayat çizgisi değişiyor.

“Alın teri kurumadan işçinin hakkını veriniz!” diyen bir öğreti, bütün dünyaya en diri mesajını verirken, böyle bir güne neden ihtiyaç duyulur, hiç düşündünüz mü? İslam’ın düşünce dünyasında her bir bireyin hakkı baki olduğu gibi, toplumun da hakkı bakidir ve asla birbirleriyle çelişmez.

İnsanı horlayan, aşağılayan bütün felsefelere, düşüncelere, inanışlara ve muamelelere inat, kadının elinden tutarak hak ettiği yere oturtan anlayış gelmiştir İslam'la ve Kur’an’la. Adına ne derseniz deyin, insanı alçaltan, insanın onur ve şerefini elinden almaya, onu tahkir ermeye ve sömürerek köleleştirmeye yönelik sistem ve düşünceleri yerle bir etmiştir İslam dini. İnsanı şerefiyle onuruyla tutup ayağa kaldırmıştır. İşte bu yüzden İslam'ın böylesine yapay ve yine sömürüye dayalı günlere ihtiyacı yoktur Çünkü “her gün”, kadın olsun erkek olsun onun içindir ve tüm değerler, her daim insana ve insan olmaya yöneliktir.

Son olarak Fransız Müslüman ve düşünür Roger Garaudy'nin sözlerine kulak verelim: “İslam, halife ile kölenin aynı hakka sahip olmasını mecbur kılmıştır. Deve olayı vardır ki, bu kralların kılıçlarından daha keskin bir hadisedir. Hz Ömer ile kölesi bir şehirden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zaman zaman, devenin yularını halife çeker, zaman zaman da köle... İşte adalet ve hukukta İslam’ın devrimidir bu. Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslam bunlara karşı, insana prestijini iade eden tek hak dindir.”

İnsanlar, İslam’ın kendilerine verdiği hakkı bir bilseler, Hz. Musa’nın asasının ejderha olup bütün sihirbazların yılanlarını yutması gibi, bütün beşeri düşüncelerin hokkabazlığı da İslam’ın nuru karşısında yerle yeksan olacağını görecek ve böylece kendilerine sunulan sözde hakları içeren günlerle kandırılamayacaklardır.

29.3.2019