* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

KADIN NASIL HUZURLU OLACAKTIR

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Muhtemelen, her yıl olduğu gibi bugün de kadının önemiyle ilgili onca nutuk dinleyeceğiz. Kadının toplumdaki yeri ve önemi anlatılacak ve maruz kaldığı şiddetin boyutlarına ilişkin çarpıcı rakamlar ortaya konacak.

Esasen kadının serüveni, insanlık tarihi kadar eskidir. Dramı da bir o kadar fazla.

Toplumda kadın algısını değiştirmeye yönelik tüm çabalara rağmen, maalesef kadına şiddet ve zulüm gündemden düşmüyor. Kadın bir yandan kendisini ikincil varlık şeklinde telakki eden cahiliye algısının; diğer yandan dişiliğini kişiliğinin önüne geçiren dünyevî feminizmin baskısı altındadır.

İslam’ı anlayamayan, Peygamberinin hanımlarına bir kez dahi şiddet uygulamamış olduğu bilmeyen ya da bunu göremeyecek kadar basireti bağlanmış erkek;  hanımına, çocuğuna hatta annesine fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulayabilmektedir.

Maalesef toplumumuzda kadının Allah’ın bir lütfu olduğunu idrak edemeyen -cahili- geleneğin sonucunda kimi zaman sırtından sopa eksiltilmemiş, ona en ağır şiddet reva görülmüştür. Şehvet duygusunun ağır bastığı kimi beyinlerde kadına bir cinsel obje olarak bakılmış; bazen de başlık parası karşılığında gencecik kızlar babası yaşındaki adamlarla evlendirilerek, adeta diri diri toprağa gömülmüştür.

Bazıları ise inançlı ve hatta ibadetlerine bağlı oldukları halde, kadına karşı zafiyet içinde, zinanın ve müstehcenliğin pençesindedir.

Kimisi kendilerini bin bir güçlükle doğurup büyüten annelerine “öf” bile dememesi gerekirken, çektirdikleri eziyetlerle onlara sürekli “of” dedirtiyoruz.

Kimimiz de, annelerimize gösterdiğimiz sevgi, saygı ve ilgiyi, çocuklarımızın annelerinden, yani eşlerimizden esirgiyoruz.

Öte yandan, kadını, içinde bulunduğu bu acıklı durumdan kurtarmak için geliştirilen feminist söylem onun bu dramına çare değildir. Bunun en açık delili, onca feminist politikalara rağmen, Batıdaki kadının bedeniyle; Doğudakinin ise doğurduğu erkek çocuklarıyla değerli olmasıdır. Her ikisinde de kadının kişiliği ikinci plandadır. Her iki coğrafyada da kadın şiddet ve baskı altında ezilmektedir.

Kadının uğradığı bu trajedinin müsebbibi olarak dini baş etken olarak gören feminizm, kadına başka dertler getirmiştir. Bu düşüncenin etkisiyle kadın, fıtratındaki vasıflardan, annelikten ve saliha bir eş olmaktan uzaklaşarak, bireyselleştirilmek istenmiştir. Özgürleştirilmek istendikçe, para ve güç odaklarının nesnesi olmaktan kurtulamamıştır. Kadın, cahiliye geleneği ve algısından uzaklaşmak isterken, başka bir girdaba yakalanmış ve kurtlar sofrasında acımasız insanların kurbanı olmuştur. Cinsellik objesi olmuş, iş hayatı-ev işleri-kocası ve çocuklarının arasında yıpranıp kalmıştır. Buna bir de fiziksel zayıflığından dolayı uğradığı saldırılar eklenince, kadın ve şiddet, hep aynı cümlenin iki vazgeçilmez ögesi olmuştur.

Esasen Müslüman coğrafyalarda kadının acıklı serencamı İslam’ın değil; İslam’ı anlayamayan insanların eseridir. Zira İslam, kadının izzetini ve kimliğini açıkça beyan etmiştir. Şimdi on dört asır öncesine, Efendimizin Veda Haccına gidelim. Allah Resulü, Arafat’ta yüz bini aşkın Müslümana, İslam’ın özü niteliğinde konuşmalar yapıyor. Orada kadınlara ilişkin uyarılar da vardır. Onun sıkı sıkıya tembih etmesinden anlıyoruz ki; bugün olduğu gibi o gün de kimi insanlar “kadının neyi ifade ettiğini” idrak edememişti. Bakın Allah Resulü meseleyi nasıl ortaya koyuyor: “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını, Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”[1]

İslam’a göre, kadın ve erkek farklı özellikleriyle birbirini tamamlar. Yüce Allah bunu şöyle ifade etmiştir: “… Hanımlarınız sizin için, siz de onlar için bir elbise gibisinizdir…”[2] Böylece İslam Dini,  kadını da, erkeği de, çocuğu da, tüm toplumu da kurtaracak olan ve temeli fıtrata dayanan insanî ölçüyü getirmiştir. Erkek ve kadının görevlerini ve haklarını açıklamış; aile içindeki vazifesi açısından kocayı bir adım önde ve sorumlu kılmıştır.

Ancak İslam, erkek ya da kadını “değer” olarak birbirine üstün tutmamıştır. Allah nezdinde üstünlük yalnızca takvadadır. Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Aişe, Hz. Fatıma ve daha niceleri, iffetli, takvalı bir mümin hanım olarak, onca nemrut, Karun, Ebu Cehil, Ebu Leheblerden üstündür.

Allah’ın bir nimeti olan kadın, erkeğin en zor imtihanlarından birisi olmaya devam edecektir. Bunu başarmak için, Efendimizin buyurduğu gibi, kadınlar hususunda Allah’tan korkmak gerekir.

Şu örneğe bakalım: “Hz. Ömer’e, eşini şikayet etmeye gelen bir adam, büyük Halifenin evinde hanımından yediği zılgıtları duyunca şok olmuştur. Hz. Ömer dışarıya çıktığında, adamı görür ve ona neden geldiğini sorar. O da, eşinin kendisine sert davrandığından şikayetçi olmak orada olduğunu, ama duyduklarından sonra, kendi durumuna razı olduğunu söyler. Bunun üzerine Hz. Ömer şunları söyler: Hanımımız evimizdeki aşçımız, çamaşırcımız, çocuklarımızın anası, nefsimizin sığınağıdır. Bunca yükü taşıyan kadınlarımız, bırakalım da bize karşı birkaç söz söyleme hakkına sahip olsunlar.” Bu, İslam geleneğinin, kadına gösterdiği saygının en dikkat çekici örneklerindedir.  

Hz Ömer şöyle rivayet ediyor; "Biz Kureyşliler kadınlarımıza hâkim bir topluluk idik. Medine’ye gelince orada, kadınları erkeklerine hâkim (dediklerini yaptırır olmuş) bir toplum yapısı bulduk, bizim kadınlarımız da onlarınkilerden bunu öğrenmeye başladılar. Bir gün eşime kızdım. Baktım bana karşılık verip itiraz ediyor, ben buna tepki gösterince eşim, “Sana karşı çıkmamı niçin yadırgıyorsun? Vallahi Hz. Peygamber’in eşleri de ona itiraz ediyorlar hatta bazıları sabahtan akşama kadar ona küs bile kalıyorlar” dedi. Derhal gidip kızım Hafsa'ya sordum, o da bunu doğruladı..." (Müslim, "Talâk", 34)

O halde, kadına şiddet, ona yılda bir günü tahsis etmekle bitmez. Tıpkı sevginin sevgililer gününde tüketilemeyeceği, ananın hakkının anneler günüyle ödenemeyeceği gibi. Dinden uzaklaşarak kadına huzur kazandırılmaz. Çünkü sadece kadına değil, tüm insanlara huzur kaynağıdır din.

Sözün özü, asla ve asla güç kullanmayalım kadınlarla ilişkide... Değil fiziksel güç; moral şiddet de yakışmaz Müslümana. Hz. Peygamber ahlakı olsun ölçümüz, örneğimiz. Kırmayalım, azarlamayalım, hor görmeyelim, küçük düşürmeyelim. Onlara Yaratıcının bir armağanı ve emaneti gibi bakalım. Evlerimiz rahmet ve şefkat yuvaları olsun. Kızlarımız İslam’ın rahmet iklimiyle huzur bulsun.

 

08.03.2013

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ünverdi

        G. Antep Ünv. İlahiyat Fak.



[1]Tirmizî, Radâ 11; İbn Mâce, Nikah 3.

[2]Bakara, 2/187.