SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
Ben ilkokulu bitirene kadar İmam Hatip Okulu adını duymamıştım. İlkokulu bitiren köylü gençler nereye gidiyorsa ben de oraya gideceğimi düşünüyordum. İki seçenek vardı; ortaokul veya öğretmen okulu. İkisi de, kasabamız Beşikdüzü’ndeydi. Bunlardan öğretmen okuluna girmek için imtihanı kazanmak gerekiyordu.
Beşikdüzü o zamanlar henüz kaza (ilçe) olmamıştı ve nahiye (bucak) hüviyetindeydi. Ancak bizim için bağlı olduğumuz kazamız Vakfıkebir’den önde gelirdi. Biz o zamanlar Beşikdüzü’ne ‘çarşı’ derdik. “Yarın çarşıya gidecek misin?” yahut “Çarşıdan geliyorum” ifadeleriyle Beşikdüzü kast edilirdi.
Bir gün çarşıya gitmiş olan babamdan komşumuz haber getirdi. “Baban sana, diplomasını ve nüfus cüzdanını alsın, Perşembe günü çarşıya gelsin diyor” dedi. Beşikdüzü’nün haftası Perşembe günüydü. Dediğini yaptım ve belirlenen günde çarşıya gittim. İmtihan Vakfıkebir’de olacakmış. Biz de Vakfıkebir’e gidip başvurumuzu yaptık.
Babam beni parasız yatılı İmam Hatip Okulu imtihanına sokacağını söyledi. İşte imam hatip okulu adını ilk defa o zaman duydum. Babam bu okulun adını kimden duymuştu, okul hakkında kimden bilgi almıştı bilmiyorum. Bu okulu tercih etmesinin sebebi okulun verdiği eğitim mi yoksa öğrencinin bütün masraflarını devletin karşılıyor olması mıydı, onu da bilmiyorum. Belki tercihinde her ikisi de etkili olmuştur.
İmtihan günü evden erkenden çıktık. Vakfıkebir’de sınava girdim. İlk günkü sınav matematikten idi. İmtihandan çıktıktan sonra babam bana, “Ben pencereden seni görüyordum. Sana bazı bilgiler verecektim. Fakat hiç dışarı bakmadın. Başkaları içeriye ne kopyalar verdiler!” dedi.
Ben, değil camdan dışarı bakmak, yanımdaki arkadaşa bakmaya bile korkuyordum. Kopyanın ne demek olduğunu da bilmiyordum. Adını ilk defa o gün duydum. Zaten ilkokulda okulu bitirme imtihanları dışında bir sınav geçirmemiştik.
Bir süre sonra yazılı sınavı kazandığımı ve sözlü sınav için Adana’ya gitmem gerektiğini bildiren kâğıdı aldım. Trabzon’un Beşikdüzü nahiyesinin Şahmelik Köyü nere, Adana nere?
O güne kadar Adana adını duymuş muydum? Duymamış olmam mümkün değil! Bir kere o tarihte Adana, Türkiye’nin dördüncü büyük şehriydi. Coğrafya derslerinde mutlaka adı geçmiştir. İkincisi, daha ilkokulda iken komşularımızdan benden büyük bir abla ile haritada isim bulma yarışması yapardık. Vilâyetleri sormayı çoktan geçmiştik. Çok bilinen ilçeleri ve nehirleri de artık sormuyorduk. En küçük, en ince yazılmış isimleri soruyorduk. Bir süre sonra Türkiye’yi de aşmıştık. En zor sorumuz, adı nehrin mavi çizgisi üzerine gayet ince harflerle yazılmış olan Avrupa’daki Tajo idi. Önceden bunu duymamış olanlar, saatlerce arasalar Tajo’yu bulamazlardı.
Size bir ipucu verdim. Buyurun arayın, bakalım ne kadar sürede bulacaksınız?
Yazılı sınavı geçmiş, ilk engeli aşmıştım. Ancak sözlü sınavın Adana’da olması bize iki engel daha çıkarmıştı; maddiyat sorunu ve sınavı kazanamama ihtimali!
Benim o yaşta tek başıma Adana’ya gitmem mümkün değildi. Babamın da benimle gelmesi gerekiyordu. İkimizin sadece otobüs ücreti 180 ile 200 lira arasındaydı. Altı günlük yemek ve 3 gecelik otel ücretini varın siz hesap edin. Bir de vardığınız sonucu bugünkü değerine çevirin. Bir yerlerden borç para almadan ailemin bunu karşılaması mümkün değildi.
Hadi diyelim gerekli parayı bulduk ve Adana’ya gittik. Ya “sözlü sınavı kazanamadın!” derlerse ne olacaktı? Sadece emekler değil onca masraf da boşa gitmiş olacaktı.
Bugün böyle bir şey düşünebiliyor musunuz? Hem de ulaşımın kolaylaştığı, nakil vasıtalarının bollaştığı, seyahat süresinin azaldığı bir zamanda bir baba çocuğunu sözlü sınav için Trabzon’dan Adana’ya gönderir mi?..
Rahmetli babam bir yerlerden gerekli parayı buldu. Birlikte Beşikdüzü’ne indik ve Adana’nın yolunu tuttuk. ‘Tuttuk’ dedim ama bu o kadar kolay olmadı. Otobüslerde yer yoktu, gelen arabalar dolu geçiyor, bizi almıyordu. Nihayet simsar (o zamanlar otobüs yazıhanesi işletenlere simsar deniyordu) otobüslerden birinde bize yer ayarladı. Beni koridora koyduğu tabureye oturttu. 07.06.2021
(Devam edecek
15.6.2021