MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
Her gün, şu modern sosyal medyada birbirinden farklı ve renkli yüzlerce “hayırlı sabahlar” mesajıyla karşılaşıyoruz. Bizler de evde, sokakta, işyerinde karşılaştığımız herkese bir alışkanlıkla nakarat halinde “hayırlı sabahlar” diyoruz.
Aslında bu, o sabahın herkese hayırlı olduğunu değil, belki hayırlı olması temenni edildiğini ifade ediyor. Bunun için eski büyüklerimiz “hayırlı sabahlar” yerine “sabahınız hayırlı olsun” veya “sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun” derler, bir dua ile hayırlı bir günün başlaması için açık bir temennide bulunurlardı.
İslâm’ı ve İslâm anlayışını kavramış insanların her yaptıklarında, her söylediklerinde bir ayrı anlam, bir ayrı değer vardır. Onlar, bizim bugün yaptığımız gibi her gördükleri yahut her işittikleri yeniliği kabullenmezlerdi. İnançlarına uygun değilse ona önem vermezler, görmezden gelirlerdi. Uygun ise sahiplenirler ve âdet hâline getirirlerdi. Bunun için onların inançlarına uygun olan örf ve âdetleri bile, yerine göre İslâm hukukunda bir “şerî delil” olarak kabul edilmiştir.
Bugün bizler alışageldiğimiz bir refleksle her gördüğümüz kimseye “hayırlı sabahlar” dediğimiz zaman çok iyi biliyoruz ki; belki o sabah, pek çok kişiye hiç de hayırlı bir sabah değildir. Çünkü;
*) Kim bilir kaç kişi o sabah çevremizde hasta yatağından kalkamamıştır. Hâl-hatırını soracak, ihtiyaçlarını karşılayacak kimseleri beklerken kimsecikleri etrafında bulamamıştır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah umutsuzluk içinde ağlayarak uyanmış öylece güne başlamıştır.
*) Kim bilir kaç kişi komşularımız oldukları halde akşam aç yatmış ve o sabah aç uyanmıştır.
*) Kim bilir kaç kişi uyuyup sabah uyanınca kendisini uyutan ve uyandıranın yüce Allah olduğunun farkına bile varmamıştır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah uyanmış fakat kendisini âdeta ölümden uyandırana teşekkür etmeyi, şükretmeyi bile aklına getirmemiştir.
*) Kim bilir kaç kişi o gün sabah ezanını hiç işitmemiştir. Ezanı işitmiş olsa bile o ezanın ulu yaratıcıdan kendisine özel bir davet olduğunun farkına bile varamamıştır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah ahlâksızca ve şirretlikle çevresindeki insanlara, Allah’a, kutsallara küfrederek uyanmış, etrafa kötülük saçmıştır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah işsiz güçsüz uyanmış, ailesinin gıdasını, çocuklarının okul giderlerini nereden karşılayacağını bilememiştir.
*) Kim bilir kaç kadın o sabah çocuklarının ve diğer yakınlarının huzurunda kocasından şiddet görerek uyanmış, dünyaya geldiğine, dünyada yaşadığına pişman olmuştur.
*) Kim bilir kaç çocuk o sabah evinden ailesinden kopmuştur, koparılmıştır. Yetim veya öksüz kalmıştır.
*) Kim bilir 0 sabah Müslüman diyarında; Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Arakanda, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Afrika’da ve dünyanın pek çok yerinde nice Müslümanlar evsiz barksız kalmıştır. Aileleri dağılmıştır. Saldırılar karşısında enkaz altına gömülmüştür.
*) Öte yandan her şeye rağmen kim bilir o sabah kaç Müslüman, dünyadan habersiz, sanki hiçbir şey olmamış gibi, güle oynaya güne başlamış, hiç kimsenin derdini dert edinmeden kuru bir ot gibi kendi halinde yaşamaya başlamıştır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tekerlemesiyle oyalanarak ve “Müslüman’ın derdiyle dertlenmeyen onlardan değildir” ölçüsünü, inancını unutarak yaşamaya başlamış, sadece kendini düşünmüş, kimseyi umursamamıştır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah belki yakın bir gelecekte kendisinin de başına gelebilecek büyük tehlikeyi, depremi, kasırgayı, seli yahut ölümü düşünmeden güya mutlu ve lüks hayatın içinde kaybolmaktadır.
*) Kim bilir kaç kişi o sabah bir tarafta dünyayı bir kâbus gibi yaşayanları lüks hayatın içinden, villaların, köşklerin, yatların arasından bir film seyreder gibi vurdumduymazlıkla seyretmektedir.
Böyle bir sabah, nasıl hayırlı olur? Böyle bir sabahta Müslüman nasıl gülümseyebilir? Nasıl geleceğe ve mutlu yarınlara güvenle bakabilir?
Böyle bir sabah kime hayırlı olur? Ezene mi, ezilene mi?
Böyle bir sabah;
* “Komşusu aç iken tok yatan Müslüman’a” hayırlı olabilir mi?
* Evi barkı yıkılmış, evinden yurdundan kovulmuş insanlara duygusuzca uzaktan bakanlara hayırlı olabilir mi?
* Çevresindeki mazlumları, perişanları, ah çekenleri sadece televizyondan seyredip keyfinden ödün vermeyenlere,
* Acıma duygusunu kaybedenlere,
* Kapı komşusuna eziyet edenlere,
* Feryatlar karşısında kılı kıpırdamayanlara,
* Zulmün altında inleyen ve yardıma muhtaç olan kardeşlerini hep görmezden gelenlere,
* Kendi sorumluluğu altında olan öz kardeşlerini aç, sefil bırakıp baba mirası kovalayanlara,
* Gördüğü bütün bu gerçekleri bir macera filmi gibi seyretmekten başka bir iş yapmayanlara,
* Dünyanın sanki sadece kendisi için yaratıldığını kabul edenlere ve öyle yaşayanlara hayırlı olabilir mi?
Dilediğimiz kadar “hayırlı sabahlar” nakaratını tekrar edelim; ülkenin ve Müslümanların üzerini siyah bulutlar kaplamışken o sabahlar hayırlı olabilir mi?
Yüce Allah, aslında her günü ve her sabahı hayırlı olarak yaratmıştır. Fakat hayırlı yaratılan bu sabahları, şirret, edepsiz ve vurdumduymaz tavırlarıyla kendileri gibi hak sahibi olan insanlara, dindaşlarına ve öz kardeşlerine karartanlara bu sabahlar nasıl hayırlı olabilir?
Bir temenni, hatta bir dua niyetiyle de olsa bu gibilere “hayırlı sabahlar”, Allah’ı, peygamberi, dini, cumayı ve hayırlı hiçbir şeyi tanımayanlara “hayırlı cumalar” şeklindeki kalıplaşmış ifadelerimiz bir hayır getirebilir mi?
Diğer taraftan bilerek bu tip hadsizlere, inançsızlara “hayırlı sabahlar” temennisinde bulunmamızın bizlere bir faydası olabilir mi? Yahut onları hadsizlikten vazgeçirebilir mi?
Müslüman, her söylediğinin şuuruna varmalı, her yaptığını şuurlu yapmalı değil mi?
Hepimiz biliyoruz ki; Hz. Peygamber (s.a.s), günün her vaktinde, akşam veya sabah birilerini her gördüğünde konuşmaya selâm ile başlardı. Bir yerden ayrılırken selâm vererek ayrılırdı. Hatta boş olan eve girerken bile selâm verirdi.
Bizler de bu gibi durumlarda en iyi örnek olarak seçilip gönderilen Hz. Peygamber’in (s.a.s) nasıl yaşadığına ve ne yaptığına bakarak, özellikle Müslüman olduğunu bildiğimiz kimselere, “hayırlı sabahlar” gibi kuru ve bazen anlamsız bir ifade kullanacağımıza “SELÂM” ile söze başlasak daha iyi olmaz mı?
Hele son zamanlarda bir gelenek haline gelen ve küçük-büyük herkes tarafından uluorta her yerde söylenmeye başlanan, genellikle “hoş geldiniz veya kendinizi rahat hissediniz” anlamlarında kullanılan “merhaba” sözcüğü yerine “SELÂM”, yani “Allah’ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun. Her türlü korku, kaygı, tasa ve tehlikeden uzak, güvenlik içinde kalın” duasıyla başlasak daha iyi ve daha kapsamlı bir başlangıç olmaz mı?
Hepimiz biliyoruz: Herkes alıştığı âdetten kolay kolay vazgeçemiyor. Ancak unutmayalım ki; yüce Allah’ın emrine göre, yanlışları görünce uyarmak, iyilikleri de teşvik ve tavsiye etmek hepimize, müminlere verilmiş önemli bir görevdir.
Yüce Allah, bizleri hak yoldan ayırmasın.
29.6.2021