Batı?nın ayak oyunları
Batı’nın, son zamanlardaki tavırlarıyla, Türkiye’nin sesini soluğunu kesmek için hedefe kilitlendiği anlaşılmaktadır. Akla gelmedik hilelerinin başında Müslümanların arasına nifak tohumlarını ekmek, ayrımcılığı ve mezhepçiliği körüklemek gelmektedir.
IŞİD denen heyula, gökten inmedi ya! Akşamdan sabaha bir bakıyorsunuz karşınızda bir örgüt! Adı da IŞİD. Nerden geldi, nasıl geldi? Herkes birbirine soruyor. Bu kuşkondu örgütün kuruluşunu Bülent Orakoğlu, 15.09.2014 tarihli yazısında anlatıyor:
“NSA ajanı Snowden'in, IŞİD'i ABD, İngiltere ve İsrail'in Ortadoğu'da denge ve tehdit unsuru olarak kurduklarını açıklaması ve diğer bazı kanıtlar, ABD'nin IŞİD ile mücadelede samimi olmadığı konusunda güçlü kuşkuların doğmasına neden oldu. Snowden, IŞİD'in amacının bölgede İsrail'in güvenliğini tesis etmek ve korumak olduğunu da açıklamıştı.”
ABD, IŞİD ile savaş konusunda elbette samimi değil. Desteklenen Maliki’nin yönetimden çekilmesi, Irak askerlerinin mücadele etmeden silahlarını bırakıp kaçması, bunun en açık göstergesi.
Bugün IŞİD’in elindeki ağır ve modern silahlar, Amerika’nın bıraktığı silahlardır. IŞİD, sağa sola korku salıyorsa, bu imkânlarla olmaktadır.
Elinde en ağır silahlar olan, etrafa ölüm yağdıran ve “Allah-u Ekber” diyerek kafa koparan, boyun uçuran bir İslami örgüt(!) var. Ve durdurulması gerekir. Bu yaklaşımla, iki algı oluşturulması amaçlanıyor:
Birincisi, İslâm, eşittir terörizmdir. “Allah-u Ekber” denilince akla ilk gelenin IŞİD olduğudur.
İkincisi, yaptıklarına bakıldığında, bir terör örgütü olduğu kesin olan IŞİD’in derhal yok edilmesi gerektiğidir.
Beyinlere kazınan bu algılardan sonra, şimdi de harekete geçme zamanı gelmiştir. İslâm ülkeleri(!)ni de oluşuma katarak, harekete haklılık ve meşruiyet kazandırınca, işlem tamamlanmış olacaktır.
Amaç, Irak bölgesine giderek, oraya hâkim olmak ve Kürt petrollerini kontrol altına almak…
Bu durumu ve niyeti E. Tanas Karagöl, 25.09.2014 tarihli yazısında;
“22 Mayıs’ta Türkiye aracılığıyla uluslararası piyasalara bu petrollerin sevkiyatının başlamasının hemen ardından Irak Bölgesi’nde farklı bir denklem oluştu. IŞİD, bu tarihten yalnızca 20 gün sonra Musul’u ele geçirdi…” diye, işin iç yüzüne dikkat çekiyordu.
IŞİD ile Irak Kürt Bölgesi Yönetimi (IKBY) arasında bu mücadelede Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünü öteden beri savuna geldi. Çözüm süreci ile güçlenen ilişkilerle de ekonomik işbirliğini geliştirdi.
İşte ABD, AB ve İsrail’in tam da kabullenemedikleri bu gelişmelerdir. Petrolün Türkiye üzerinden aktarılmasıdır. Buna engel olmak, iş birlikteliği sonlandırmak gerekiyordu; bunun da en kestirme yolu bu birlikteliğe güç kazandıran barış sürecini baltalamaktır.
IŞİD denilen heyula, bu gaye için oluşturulmuştur. Bu maksatla meydana getirilen bir oluşumla gerçek bir mücadelenin verileceğine inanıyor musunuz siz?
Nereyi bombaladığı asla belli olmayan havadan sallamalarla mı IŞİD yok edilecek? Yoksa IŞİD’in asla bulunmadığı yerler bombalanarak mı?
ABD’nin, bombalarını rastgele masum halk üzerine yağdırdığını bilmek için artık arif olmaya gerek yok!
ABD, özgürlük vaadiyle girdiği Irak’a özgürlük ve demokrasi mi bıraktı; yoksa yerinde yeller esen, tarumar olmuş bir ülke mi? Kimyasal silahlar bahanesiyle girdiği Irak’ta aradığını bulamamış ve bu günlerde günah çıkartırcasına yanlış yaptığını itiraf etmiştir. Ama neye yarar?
2003 yılında demokrasi vaadiyle işgal ettiği Irak’ta “Ebu Gureyb” hapishanesinde yaptığı insanlık dışı muamele, işkence ve zulümleriyle anılmaktadır. Öyle ki, orada tuttukları sözde esirlere yaptıkları uygulamaların her bir karesi gözünüzün önüne geldiğinde insanlığınızdan utanmamanız mümkün değil! İşgalin ardından ABD askerlerinin tutuklulara yaptığı işkence ve tecavüz olayları dünyayı ayağa kaldırmıştı…
Başlarına çuval geçirilmiş esirleri çırılçıplak soyup üst üste yığdıktan sonra, Amerikalı kadın askerinin üzerlerine abanarak objektife sırıtarak poz vermesini hatırlıyorsunuz. Arkasında da ayakta duran ve sırtlan dişlerini gösteren erkek asker… Elleri ve gözleri bağlı çırılçıplak erkeklerin kucak kucağa sarmaş dolaş pozisyon aldırılmaları ve fotoğraflarının bizzat kendilerinin çekmesi… Çırılçıplak, elleri ensesinde bağlı tutsağın üzerine saldırmaya hazır köpek ve tutsağın dehşetle köpeğe bakışı… Yine yerde dizlerinin üzerine oturtulmuş tutsakla burun buruna getirilmiş canavar köpek ve onu kanı donmuşçasına korkuyla izleyen bir başka tutsak!.. Amerikan askerinin, çırılçıplak bir tutsağın boynuna bağlanmış iple bir köpeği çeker gibi yerde çekmesi, sürüklemesi…
Hangi rezaletten ve insanlık dışı işkenceden bahsedelim? Rezaletin her türlüsünü işlediler. İngiliz Independent gazetesi bile yazmak mecburiyetinde kaldı bu insanlık dışı muameleleri:
İngiliz askerleri tarafından 62 yaşındaki bir Iraklı kadının, gözaltına alındığını, tecavüz edildiğini, işkence gördüğünü, ardından idam edildiğini, sonra da "askeri cesed torbası" içinde yol kenarına atıldığını... fuhuşa zorlanan kadınları ve kızları…
Irak’da ABD askerlerinin yaptıkları zulüm, IŞID’ın işkencelerine rahmet okutuyordu… Ebû Gureyb Zindanı’nda yapılanların, Afganistan’da, Quantanamo’daki işkencelerin, Ortaçağ zindanlarındakileri aratmayacak vahşetteydi...
Hiroşima ve Nagazaki’ye iki atom bombasını atarak, İnsanlığa düşmanlığın en üst noktasında olduğunu kanıtlayan kim? Yine aynı emperyal zihniyetin Vietnam’da sergilediği savaş stratejisine dikkat edin. Sonra, asla güven telkin etmeyen bu devletin yani Amerika’nın son yirmi yılda Irak’ta, Afganistan’da neler yaptığını da düşünün…
Dosyası bu kadar kabarık olan bir devletin yakın zamanda, Talabani güçleriyle de; 11 Eylül, İkiz Kuleler olayını bahane ederek El-Kaide ile de savaş başlatmıştı. Sahi bu savaşların akıbeti ne oldu? Bu savaşları nihayete erdirebilmiş miydi? Elbette hayır!
Şimdi de, ne kadar süreceği belli olmadığını söylediği IŞİD’le savaşmaya kalkışıyor! Yanına avenelerini de alarak bunu yapmaya çalışıyor. Hem de IŞİD’i ortaya çıkaran gerçek sebepleri ortadan kaldırmadan.
Siz bunda hiç iyi niyet görebiliyor musunuz?
Geldiğimiz noktada, boşaltılmış Kobani’ye verilen önem ve değerin binde biri, Doğu’da öldürülen Kürt kardeşlerimize; yakılan yıkılan evlere, dükkânlara, mağazalara, kütüphanelere, Kur’an Kurslarına, mabetlere verilmiş olsaydı, söylediklerinin bir anlamı olurdu. Dahası, her türlü hücum ve yüklenmenin, Kobani’de IŞİD’e karşı değil de Doğu’daki insanımıza karşı yapılmış olması bu açıdan izah edilememektedir.
Böyle olunca da, bunların hangi entrikaların peşinde olduklarını akıl ve feraset sahibi olan herkes, ister istemez düşünmektedir.