Selçuklu kuvvetleri Sivas’a kadar gelmişler, Bizans kalelerini ve müstahkem mevkilerini ele geçirmişlerdi.
Türklerin Sivas’a kadar gelmeleri, istila ve fetihler yapmaları üzerine Bizans imparatoru IV. Diyojen 1068’de Maraş’a kadar ilerlemesine rağmen kesin bir zafer elde edemeden tekrar geri dönmüştü.
Türklerin Konya ve çevresini de ele geçirmeleri üzerine, IV. Diyojen 200 bin kişilik bir ordu hazırlayarak İran’a kadar ilerleyip, Türkleri merkezlerinde yok etmek istemişti.
Sultan Alpaslan da Mısır seferini iptal ederek, Ahlat’a doğru yola çıkmış. İlk sıcak çatışma Bizans öncü kuvvetleriyle Ahlat yolunda olmuş, Selçuklu kuvvetleri, Bizans öncü ordusunu yenilgiye uğratmıştı.
Selçuklular sayıca çok az olmalarına rağmen, Bizans ordusunu hezimete uğratıp, imparatoru da esir almışlardı..
Bizans ordusu, dönemin en teçhizatlı ve güçlü ordusu olmasına rağmen, toplama ve devşirme askerlerden oluşuyordu. İmparatorluk askerleri de ağır zırhlar altında hızlı ve çevik değillerdi.
Selçuklu ordusu Bizans ordusunun ¼’i olmasına rağmen aynı amaca hizmet eden beyliklerden ve askerlerden oluşuyordu.
Ayrıca, Türklerde “Turan Taktiği” bulunuyordu. At üzerinde müthiş becerileri bulunan akıncılar, savaşta ağır Bizans askerleri üzerine hızlı saldırılarla büyük zayiatlar veriyorlar.
Bizans ordusunun içinde henüz Müslüman olmamış Peçenek ve Oğuzlar da bulunuyordu.
Savaş sırasında bunlar Türklerin tarafına geçerek, savaşın seyrini değiştirmişlerdir.
Malazgirt Meydan Savaşı, Türk ve dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından birini oluşturuyor.
Bu savaşla birlikte, Türkler, büyük direnişlerle karşılaşmadan Anadolu içlerine akmaya başlamışlar, Ege ve Marmara kıyılarına kadar ilerlemişlerdir.
Yurt amacıyla fethettikleri topraklarda Saltuklu, Mengücüklü, Danişmendli, Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar, Yinaloğulları, Çubukoğulları ve Artuklu devletlerini kurmuşlar, Anadolu’nun kapıları Türklere tamamen açılmıştı.
… Ve Osmanlı Devleti’nin ve de nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış oldu.
Malazgirt zaferinde olduğu gibi tarihte ve bugünlerde kazandığımız zaferlerimizi İslamın bize kazandırdığı imanımıza borçluyuz.
Malazgirt’ten Büyük Taarruza kadar yaptığımız savaşların birincisi bize Anadolu’nun kapılarını açmış, sonuncusu ise Anadoluyu toplu işgalden kurtarmıştır.
Türk Milletinin kahramanlığı ile İslamın aktif emirleri birleşmiş ve zaferlerimiz ortaya çıkmıştır.
Batıdan, güneyden, kuzeyden saldıran işgalciler temizlenmeseydi Anadolu medeniyeti son bulacaktı.
Malazgirt’ten Büyük Taarruza kadar bütün başarılarımızda Anadolu bir odak noktası olmuştur.
Tuna boylarına, Viyana önlerine sefere çıkan Mehmetçiğin elbisesi Anadolu’da dokunmuş, atının üzengisi Anadolu’da dövülmüş, mehterinin kösü-davulu Anadolu’da örülmüş, inanç ve kültürü Anadolu’da işlenmiş, savaş taktikleri, plan ve programı Anadolu’da hazırlanmıştır.
Anadolu hep vermiştir.
Afrika’dan Avrupa içlerine, Kıbrıs’tan Pakistan’a, Hindistan’a kadar asker vermiş, silah, cephane, yiyecek vermiş, hiç almamıştır.
Savaş sonrasında Anadolu’da yıkılmış yuvalar, öksüz çocuklar, dul kadınlar, bükük boyunlar kalmıştır.
Ülkemizi kalkındırmak için şu anda ekonomik ve iktisadi savaşımız vardır.
Artık zafer için sefere çıkma imkanı yoktur.
Yaşadığımız toprakları yeşertmek, Seyhan ve Ceyhanları, Fırat ve Muratları, kızıl ve yeşil ırmakları zapt etmek, toprağın derinliklerindeki kara altın rezervlerini ak altına dönüştürmek, cephede kazanılan sıcak savaşı cephe gerisinde ekonomik ve iktisadi zaferle tamamlamak tarihi borcumuzdur.
Tatlı göller ve akarsularımızla, Yunanlıların göz diktiği deniz ve adalarımızla dünyanın gıpta edilecek bir ülkesiyiz.
Topraklarımız içinde uzanan 11 bin kilometrelik nehir ve ırmaklarımızla, Karadeniz ve Akdeniz yamaçlarında yüzlerce çay ve derelerimizle, besin, dokuma, maden, selüloz, plastik ve kauçuk sanayiinde atılım yapacak imkanlarımız vardır.
Türk Milleti olarak ülkeyi kalkındırmak için iktisadi ve ekonomik yönden bir yerlere gelindiği doğrudur.
Ancak terörle mücadele nedeniyle gelinen yer, gelebileceğimiz yerin çok gerilerindedir.
İslam çalışmayı emrederken akarsularımız boşa akıyor.
Topraklarımız kuru bazı şehir ve köylerimiz karanlık.
Petrol ve madenlerimiz yeterince değerlendirilemiyor.
Denizlerimiz, dağlarımız, göllerimiz, coğrafyamız, tarihi ve stratejik yapımız, nüfus potansiyelimiz her türlü atılımı yapmaya müsaittir.
İslamın hamleci ruhu ile tarihte yaptığımız savaşlarımız hep zaferle sonuçlandığı gibi ülkemizi kalkındırmak için iktisadi ve ekonomik savaşımızı da Türklük ve Müslümanlık ruhu ile zaferle sonuçlandırmalıyız.
Milletimiz cephe gerisindeki bu medeniyet savaşını da kazanacak gayret ve inanç potansiyelinde sahiptir.
Hoşça kalınız.